22 Ağustos 2013 Perşembe

Claude Debussy

Paris'e yakın olan bir yerde doğan Claude, ailesinin daha önceleri işlettiği bir porselen satan dükkanı işletiyordu. Müzik konusundaki yeteneğini ilk keşfeden kişi ünlü Polonyalı piyanist Chopin'in öğrencisi olan ve yeni yeni piyano öğretmenliği yapan Bayan Maut de Fleurville'dir. Bayan Maut, Claude'u Paris Konservatuarı'na yolladı ve orada 10 yıl eğitim görmesini sağladı. Claude başlarda piyano virtüözü yani piyano konusunda profesyonel seviyeye gelmeyi planlamıştı ama 1878 ve 1879 seneleri arasında piyano sınavlarından kaldı. Bu durum neticesinde de bu düşüncesinden vazgeçmek zorunda kaldı. Ernest Guiraud'un kompozisyon derslerine devam etti. Bunun sonucunda 1884 senesinde Roma Ödülü'nü aldı ve Roma'ya 3 senelik gidiş hakkı kazandı. Claude, Bayan Maut'un isteği üzerine 1879-1882 yıllarında Bayan Nadezhda Filaretovna von Meck'in evinde özel piyanist olarak işe başladı. Bu büyük bir şanstı çünkü Bayan von Meck zengin bir mühendisin karısıydı. Claude çocuklara çeşitli piyano dersleri verdi ve Bayan Meck'in isteği doğrultusunda doğaçlama şarkılar çaldı. Bayan Meck ile birçok ülkeyi gezdi. 1890 yılları Claude'un en iyi geçen dönemleriydi. Bu dönemde en önemli eserlerinden biri olan Pellas et Melisande'yi yazmıştır. 1902 yılında bu eserin seslendirilişi uluslar arası bir başarı yakaladı. Pell as'dan sonra büyük bir ün yapan Claude, eserini Avrupa'da ve başkentlerde piyanist ve opera şefi olarak sergiledi. Claude'un arkadaş çevresi empresyonist şairler ve ressamlardan oluşmaktaydı. Arkadaşlarının etkisini L'apresmidi d'un Faune adlı senfonik şiirinde kendisini göstermiştir. Bu eserin 1894 senesinde gösterilmesi empresyonist müziğin doğuşuna işaret eder. Bu olay 20 yıl sürecek verimli zamanlarını başlatmıştır. Noktürnler, Tablolar orkestrası, Deniz, piyano eserlerini, oda şarkılarını, bale müziği ve tek operasını bu dönemde yazmıştır. 1914 yılında çıkan I.Dünya Savaşı neticesinde müziği bırakmıştır. Daha sonraları tekrar müziğe dönüp halka moral veren şarkılar bestelemiştir. Piyano ve Keman sonatına 1917 yılında hayat verdi ve piyanoyu kendisi çaldı. 1918 senesinde de Paris bombardımanında öldü. 

20 Ağustos 2013 Salı

Preveze Deniz Muharebesi

28 Eylül 1538 senesinde tahmini olarak Yunanistan'ın kuzeybatısında olan Preveze bölgesinde Osmanlı Ordusu ve Papa III.Paulus'ün zorlamlarıyla güç bela oluşturulan Haçlı ordusu arasında gerçekleşmiştir. Bu savaş açık denizlerde yapılan en önemli deniz savaşlarındandır. 1537 yılında büyük bir Osmanlı ordusuna komutanlık eden Barbaros Hayreddin Paşa, Venedikliler de bulunan Ege ve Yunan denizleri içinde yer alan Siros, Aegina, Ios, Paros, Tinos, Kerpe, Kasos ve Nakşa adalarını ele geçirerek Nakşa Dükkanlığı'nı Osmanlı İmparatorluğuna kattı. İlerleyen zamanlarda yine Venediklilerin elinde tuttuğu Korfu Adası'nın etrafını sardılar. O kuşatma işlemi sırasında da İtalyan çizmesi denen yerin  güney ucundaki Calabria limanlarını yok ettiler. Bu artan Osmanlı tehdidi karşısında Papa III.Paulus şubat ayı diye tahmin edilen ayda 1538 yılında İspanyol İmparatorluğuVenedik CumhuriyetiCeneviz CumhuriyetiPapalık Devleti ve Malta Şövalyeleri'ni birleştirip onlara Kutsal İttifak adı verilen Haçlı ordusunu kurdu. Kuvvetlerin toplam güçleri Osmanlı ordusunda 122 Kadırga ve galyot bununla birlikte 12.000 deniz piyadesi ( levent ) vardı. Haçlı ordularında ise 112 Kadırga, 50 kalyon, 140 barka vardı. Toplam asker sayıları da 60.000'di. Haçlı ordusunun başında Andrea Doria vardı. Buna rağmen Osmanlı ordusu Haçlıları yendi. Bu deniz savaşından sonra Akdeniz'de başka düşman ordusu kalmadı ve denizler Türklerin oldu.

18 Ağustos 2013 Pazar

Büyük Selçuklu Devleti

Kınık boyu mensubu olan Selçuk Bey subaşı yani ordu komutanıydı. Girdiği taht savaşında yenilen Selçuk Bey 10. yüzyılın ikinci yarısında ordusunu ve ailesini İran yönüne doğru harekete geçirdi. Bu yolculuk sırasında Karahanlılara ve Samanilere savaşlarda yardım eden Selçuk Bey geniş otlak alanlarına sahip oldu. Selçuk Bey din olarak Müslümanlığı iyice benimsedikten sonra Samaniler devletinin kontrolünü eline aldı. Daha sonra bu devlet yıkılınca halkını alarak Horosan'a doğru gitti ve oraya yerleşti. Selçuk Bey'in ölümünün ardından onun oğlu olan Arslan Bey tahta geçti. Bu dönemde gücü artan Arslan Bey Karanlıları ve Gaznelileri endişelendirdi. İlerleyen zamanlarda Arslan Bey Gazneliler tarafından tutuklanıp ölünce Selçuk Bey'in torunları Çağrı ve Tuğrul Bey özgürlüklerini elde etmeye çalıştılar. Selçukluların devlet teşkilatlanması yaptığı dönem bu dönemdir. Devletin ilk hükümdarı Tuğrul Bey oldu ve 1035 yılında Gaznelileri yenerek Horosan'a doğru yürüyüşe geçti. 1037 yılında Merv kentini ele geçirdiler. 1038 senesinde 2.kez Gaznelilerle, Nişbur yakınlarında çetin bir savaşa giriştiler ve kazandılar. Bu savaş sonunda Tuğrul Bey Nişbur'a girerek bağımsızlığını ilan etti. Tuğrul Bey'e sultan unvanı verildi ve Büyük Selçuklu Devleti resmen kurulmuş oldu. Gazneli I.Mesut Büyük Selçuklu'yu ortadan kaldırmak için çok güçlü bir ordu toplayıp Selçukluların topraklarına giriş yaptı. Merv yakınlarındaki Dandanakan bölgesinde Selçuklu ve Gazneli ordusu savaşa tutuştu. Bu savaşı da kazanan Büyük Selçuklu Devleti, Gaznelileri yıkılış sürecine düşürdü. Bu olaydan sonra sırasıyla İran'ı, Kirman, Harzemşahlar, Kakuveyhiler, Ziyarifer, Misafiriler, Hamedan, İsfahan, Kalicariler, Revadiler, Mervaniler, Mezyediler, Ukayliler, Hezaresbiler ve Büveyoğulları'nın topraklarını ele geçirerek batıda Bizans İmparatorluğuna, güneybatıda Abbasiler, kuzeybatıda Gürcistan topraklarına kadar dayandı. Pasinler Savaşı'nı da kazanan Büyük Selçuklu Devleti İslam dünyası üzerinde büyük bir saygı kazandı. Uzun bir süre iktidarda kalan Büyük Selçuklu Devleti Katvan Savaşı'nı kaybederek yıkılış sürecine girdi. Çıkan çeşitli isyanları bastıramadan esir alınan Sultan Sencer 2 yıl sonra tutulduğu yerden kaçsa da ülkesinin kontrolünü tekrar geri kazanmadı ve 1157 tarihinde öldü. Bununla birlikte Büyük Selçuklu Devleti'nin de sonu geldi.

Abbasiler

Hz.Muhammed'in ölümünden sonra yani 632 yılından sonra, İslam dünyası 4 halife ve onlardan sonra gelen Emeviler tarafından yönetilmiştir. Emeviler son halife olan Ali'nin öldürülmesiyle daha fazla vakit kaybetmeden hemen yönetimi ellerine aldılar. Ama Emevilerin'de yönetimden düşmesi de çok hızlı ve kanlı bir şekilde oldu. Hz.Muhammed'in amcası Abbas bin Abdülmuttalip'in kanından gelen Abbasiler, Emevi Devleti'ne karşı bir isyan başlattı. 750 yılında hem halifeliği hemde yönetimi ellerine aldılar. 750 yılından başlayarak Abbasiler 1258 yılına kadar yönetimde kaldılar. İlk Abbasi halifesi Ebu'l-Abbas Seffah'dır. Daha sonra kardeşi Mahsur halife oldu. Bu dönemlerde orduda Türk ve İran kökenliler önemli yerlere sahip oldular. Mahsur döneminde başkent Şam'dan Bağdat'a taşınmıştır. Abbasi zamanlarında Mahsur'un torunu olan Harun Reşit devletini en geniş sınırlara çıkarttı. Harun Reşit'in oğulları sırayla halifelik görevini üstlenmiştir. Bu sıra Emin, Memun ve Mutasım'dır. Mutasım'ın annesi Türk olduğu için Mutasım döneminde Türkler önemli unsurları üstlenmiş önemli konumlara getirilmiştir. Türklerden özel bir askeri güç oluşturmuştur. Bu askeri güç daha sonra halk içinde çok tartışıldığı için Mutasım Türklere özel bir şehir olan Samarra'yı kurmuştur. Daha sonra devletin merkezini de oraya taşıdı. 838 yılında Abbasi halifesi Mutasım Anadolu'ya ve Bizans üstüne çeşitli seferler düzenledi. Ordusunun bir kolu Bizans İmparatoru Theofilos ile Anzin Savaşı'nı gerçekleştirdi. Bizans'ı bu savaşta mağlup eden Abbasi ordusu Bizans'ın en büyük kenti olan Amoriom'u ele geçirdi. Bu olayla birlikte Abbasi orduları İznik kentinin yakınlarına geldi. Babasından sonra tahta çıkan Vasık zamanında Türk emirleri işlerin yanı sıra yönetimsel konularda da etkili olmaya başladı. Vasık'ın ölümünden sonra Abbasi devleti parçalanmaya girdi. Haçlı seferleri neticesinde iyice yıpranan Abbasiler, Cengiz Han'ın torunu Hulagu'nun kontrolündeki İlhanlılar tarafından 1258 yılında yok edildiler. Hulagu Abbasiler'in tekrar gün yüzüne çıkmaması içinde Mutasım'ın soyundan olan herkesi öldürttü.

16 Ağustos 2013 Cuma

Talas Savaşı

Talas Savaşı veya Talas Meydan Savaşı 751 yılında yapılmıştır. Günümüzde Kırgızistan bölgesine yakın bir yerde Abbasiler ve müttefiki olan Karluklar ile Çin arasındaki savaşı anlatmaktadır. Talas Savaşı en önemli savaşlar arasındadır. Çünkü Türkler Çinlilerden matbaayı ve kağıt üretimi öğrenmiştir. Savaşın çıkma nedeni Orta Asya'nın Çin egemenliğine girmesini onaylamayan Karluk ve Yagbu Türklerinin Arapların yanında savaşarak Arapların savaşı kazanmasında büyük bir rol oynamıştır. Savaş kazanıldıktan sonra Çinliler 20.yüzyıla kadar, Tanrı Dağları olarak adlandırılan  Tiyenşan'ın batısına geçemedi. Batı Türkistan Çin tehlikesinden kurtuldu. Türkler, Müslümanlar ilk defa yakından görüşmeye fırsat buldu. İslam dinini gören Türkler zamanla biraz biraz Müslüman olmaya başlamıştır. Savaşın kazanılmasının sonucunda Orta Asya'nın Çinlilerin kontrolüne girmesi durduruldu. Türkler gruplar halinde İslamiyeti kabul etmeye başladılar. Fetih zihniyetinden çok kültür zihniyetine önem verilmiştir. Arap milliyetçi politikası yerine Ümmetçi anlayışa dönüldü. Semerkand'daki imalathanede yapılan ipekten kağıtlar Akdeniz ve Orta Doğu'ya yayıldı. Halife Mahsur döneminde Bağdat şehri kurularak, merkez olarak kullanılmıştır. Yunan filozofların eserleri ilk kez Arapça'ya dönüştürülmüştür.

14 Ağustos 2013 Çarşamba

30 Ağustos Zafer Bayramı

Birinci Dünya Savaşı'nın bitmesiyle imzalanan Mondros Antlaşması ve Sevr Antlaşması ile yurdumuzdaki herkesin özgürce yaşama hakkı elinden alınıyor ve yurdumuzu yavaş yavaş kaybediyorduk. Bunca zaman bizim olan topraklarımızın düşmana verilmesi ve Türklerin sessiz kalması isteniliyordu. Türklerden beklendiği gibi kimse bunu kabul etmek istemedi ve 19 Mayıs 1919'da Atatürk'ün Samsun'a çıkmasıyla, Türkler kendilerine öncülük edecek kişi olarak Atatürk'ü seçti ve Kurtuluş Savaşı'nı başlattı. Amasya Genelgesi yayınlandıktan sonra Erzurum ve Sivas Kongreleri'de yapıldı. 27 Aralık 1919'da Ankara'ya gelen Atatürk 23 Nisan 1920'de TBMM'yi kurdu. Bunun sonucunda memleketin yönetimi halka bırakıldı ve Kurtuluş Savaşı'nın merkezi Ankara oldu. TBMM'de yapılan görüşmeler sonucunda Misak-i Milli sınırları içerisinde vatanın parçalanamayacağını ve bir bütün olması gerektiği düşüncesinden yola çıkarak düşmana karşı müdahale başlatıldı. Düzenli ordular kuruldu ve ilk zafer Doğu'da Ermeni çetelerine karşı alındı. Daha sonra Batı cephesinde Yunanlılara karşı I.İnönü ve II.İnönü zaferi alındı. Yunanlılar bu mağlubiyetler sonucu ağır darbeler aldılar. Ama akıllanmayan Yunanlılar tekrar saldırıya geçtiler. Bunun üzerine Mustafa Kemal, ordularına " Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır. Bu satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz. " emrini verdi. Türk askerler bütün azimlerini ve fedakarlıkları ile bu emre uydular. 23 Ağustos ve 12 Eylül 1921 yılları arasında yapılan Sakarya Meydan Muharabesiyle birlikte Türkler  1699 Karlofça Antlaşması'ndan sonra ilk defa toprak kazanmaya başlamıştı. Ayrıca Sakarya Savaşı'da Türk ordusunun savunma pozisyonundan, taarruza pozisyonuna geçmesiyle de tarihte önemli bir yer almıştır. Bu zafer sonucunda Mustafa Kemal'e TBMM tarafından " Mareşal " ve " Gazi " unvanı verildi. Sakarya Savaşı'ndan sonra Türkler büyük bir saldırı ile düşmanı yok etmeye niyetlendi. 1922 yılı Ağustos ayında hazırlıklar tamamlandı. Yeni silahlar alındı Batı orduları gizlice geriye doğru çekildi ve düşmanın zarar verdiği askeri malzemeler tekrar yapıldı. 26 Ağustos 1922 yılında düşmana saldırıldı. Düşman mevzileri ele geçirildi ve 30 Ağustos'da düşman çember içine alındı. Hayatta kalanlar esir olarak alındı. Esirler arasında Yunan Başkomutanı Trikopis'de vardı. Bu savaşa Atatürk Başkomutanlık ettiği için Başkomutanlık Meydan Muharebesi dendi. 9 Eylül 1922 'de İzmir'e kadar geri çekilen düşmanlarda yurttan atıldı ve vatanımız düşmanlardan arınmış oldu. Düşmanın yaptığı hain ve adice planları bozup onlara " durun " diyen, kanının son damlasına kadar savaşmayı bırakmayacağımızı bütün dünyaya ispatlayan bu büyük zaferi her sene 30 Ağustos günü bayram olarak kutluyoruz.

17 Ağustos Depremi

17 Ağustos Depremine 1999 Gölcük Depremi de denilir. Çünkü deprem Kocaeli/Gölcük merkezli bir depremdir. Richter ölçeğine göre deprem 7,5 Wm (Moment magnitüd ) büyüklüğündeydi. 17 Ağustos depremi bütün Marmara Bölgesi'ni ve İzmir, Ankara gibi önemli şehirleri de yüksek miktarda etkiledi. Verilen resmi raporlara göre 17.480 ölü, 23,781 yaralı, 505 sakat vardı. 285,211 konut ve 42,902 çalışma alanı zarar gördü. Halkın söylediği resmi olmayan kayıtlara göre ise 50,000 ölüm, hafif ve ağır olmak üzere toplamda 100,000 yaralı vardır. Üstelik bununla birlikte çöken 133,683 bina da 600,000 kişiyi evinden etmiştir. Depremde yaklaşık olarak 16 milyon insan değişik seviye ve şekillerde etkilendi. Bu şiddetli deprem Türkiye'nin başından geçen en önemli olaylardan birisi olarak kabul edilir. Deprem büyüklüğü, şiddeti ve verdiği hasarlar neticesinde son yüzyılın en büyük depremi kabul edilmektedir. Depremin Marmara Bölgesi'ni etkileyip oradaki sanayi işlerine zarar vermesi bütün ülkelerin hüznünü 2 kat daha da fazla artırdı. Deprem sonrası müdahale için 52 tane ülke Türkiye'ye yardım eli uzattı. Bu ülkelerden bazıları ise, Almanya, Japonya, Mısır, KKTC, Suudi Arabistan, Amerika Birleşik Devleti, Fransa, İngiltere, Rusya, Ürdün, İtalya, Pakistan, Belçika. Depremin büyüklüğüne rağmen ülkelerin anlayışları sayesinde Türkiye kısa sürelerde eski haline gelmiştir.

Diğer Araştırmalar

Claude Debussy

Paris'e yakın olan bir yerde doğan Claude, ailesinin daha önceleri işlettiği bir porselen satan dükkanı işletiyordu. Müzik konusundaki y...