23 Kasım 2012 Cuma

Büyük İskender

Makedonya kralı II.Filip'in oğludur. Pers İmparatorluğu'nu yenerek Persopolis'i ele geçirmiştir. Yapılan çeşitli ve zorlu savaşlardan galip olarak ayrılmıştır. Bunun sonucunda da Makedonya'dan Hindistan'a kadar yayılmış bir imparatorluk kurmuştur. Eski Yunan uygarlığının Doğu'ya yayılmasında etkili olmuş ve insanların sürekli konuştu bir kahraman haline gelmiştir. II.Filip ve Epeiros kralı Neoptolemos'un kızı Olimpias'ın oğlu İskender 13 ve 15 - 16 yaşları arasında aristo'dan eğitim almıştır. Bunun sonucunda da felsefe, tıp ve bilime ilgi duymuştur. Babası II. Filip'in ele geçirdiği Makaedonya'yı yönetmiştir. 2 yıl geçtikten sonra II. Filip'in yunanlılara karşı kazandığı Kaironeya savaşında ordunun bir kısmını komuta etmiştir. Babasının ölümünün ardından kral ilan edilmiştir. Tahta çıkar çıkmaz bütün hain ve onu satabilecek insanları tespit ederek öldürmüştür. Babası sağken hazırlanan Helen Birliği'nin başına geçmiştir. Makedonya'ya dönerken M.Ö. 355 İlkbaharında Trakya'ya girmiştir. Şipka Geçidinden geçerken Tribalilerle çarpışmış ve mağlup ederek yoluna devam etmiştir. Tuna'nın öteki yakasına geçerek Getaları dağıtmıştır. Ardından tekrar batıya dönerken Makedonya'yı istila etmiş olan İliryalıları yenmiştir. Yaptığı seferler onun öldüğüne dair söylentiler yayıldı ve Atina'da isyanlar başlamıştır. Askerleri o dönem neredeyse imkansız bir  hızla günde 30 km yürüyerek Yunanistan'a giren İskender tapınakalrı ve şair Pindaros'un evi dışında her yeri yıkmıştır. Yaklaşık olarak 6 bin gibi insanın öldüğü bu saldırıda sağ kalanlar köle olarak satılmıştır. Bunların sonucunda da Sparta hariç bütün Yunan Devletleri Makedonya'nın hakimiyeti altına girmiştir. İskender Asya ve Avrupa'ya düzenlediği seferler sonucunda Helenistlik denen karma bir dini ortaya çıkarmıştır. Kendine tanrısal güçler yakıştıran İskender bunu bütün yunanlılara zorla kabul ettirmiştir. 33 yaşında babil'de bir hastalığa yakalanmış ve hayata gözlerini kapatmıştır. İskender'in ölümünden sonra ise toprakları generalleri arasında paylaştırılmıştır.

22 Kasım 2012 Perşembe

Mona Lisa

Leonardo bu esere 1503 yılında İtalya'nın Floransa şehrinde başlamıştır. Leonardo'nun çağdaşı olan Giorgio  Vasari 'tablosunun üzerinde 4 yıl oynadı ama bitirmedi' demiştir. Leonardo için alışılmış bir davranıştı bu çünkü ilgi alanı çok genişti ama hiçbir çalışmasını tamamen bitiremediği için pişman olmuştur. Fransa'ya olan yolculuğu sona erdiğinde 3 yıl boyunca bu eser üzerinde çalışmaya devam etmiştir. Leonardo Fransa'ya gitmiş ve Kral 1 .Francois tarafından kaleye davet edilmiştir. Dönemin kralı bu eseri 4000 ecus ile satın almış ve Fontainebleau Sarayı'nda XIV. Louis tarafından asılmıştır. Çeşitli olaylar yaşayan Fransa eseri askeri bir bölge olan Brest Arsenal'e taşımıştır. Eser Rönasans sırasında Leonardo tarafından kavak pano üzerine çizilmiş ve 16. yüzyıl yağlı boya portresidir. Çalışma hala Fransız Devleti tarafından benimsenmektedir ve Paris'teki Louvre Müzesi'nde Francesco del Giocondo'nun karısı, Lisa Gherardini Portresi başlığı adında gösterilmektedir. Bu eserde oturmuş bir bayan çizilmiştir ve bu bayanın yüzünün kime ait olduğu hala bilinmemektedir. Bayanın yüzündeki belirsizlik, duruşu ve görünüşündeki anıtsallık, arka plandaki esrarengiz hava, ve daha kim bilir neler neler bu eserde yer almıştır. Bu eser hakkında çeşitli karikatürler, çeşitli tanımlar ve araştırmalar yapılmıştır. Bu eser Luvre Müzesi'nin en önemli eseri olarak günümüze kadar gelmiş bir sanat harikası olmuştur.

21 Kasım 2012 Çarşamba

Leonardo Da Vinci

Leonardo Da Vinci, genç bir noter olan Messer Piero da Vinci'nin ve bir çiftçi kızı olan Caterina'nın evlenmeden Vinci kasabasının yakınlarında Anchiano'da dünyaya gözlerini açmıştır. Avrupa'daki gelişmiş isimlendirme oturmadan önce tam adı Vincili Üstad Piero'nun oğlu Leonordo olmuştur. Bütün eserlerini Leonardo veya lo. Leonardo şeklinde imzalamıştır. Gerçek kanıtlar tam olarak bulunamasa da Leonardo'nun annesi babası Piero'ya ait Ortadoğulu bir köle olduğu söylenmektedir. Babası, Leonardo doğduğu zaman ilk eşi Albiera ile evlenmiştir. Leonardo bebeklik döneminde annesi tarafında büyütülmüştür. Daha sonra annesi başka biriyle evlendirilince komşu kasabaya taşınmış ve Leonardo'da babasının bile aralarda uğradığı büyükbabasının evine bırakılmıştır. Çok nadiren de olsa babasının Floransa'da bulunan evine onu görmeye gitmektedir. Babasının ilk eşinden bir türlü çocuğu olmadığı için aile tarafında kabul görmüş ama bir tek amcası Francesco'dan sevgi görmüştür. 14 yaşına kadar Vinci'de yaşayan Leonardo büyükanne ve büyükbabasının üst üste ölümünün ardından babasının yanına Floransa'ya getirilmiştir. O dönemde evlilik dışı çocukların üniversite eğitimi görmesi yasak olduğu için üniversite eğitimi görme şansı olmamıştır. Küçük yaştan beri yaptığı çizimlerle birçok kişiyi etkileyen Leonardo babasının dostu olan Andrea del Verrocchio tarafından çırak olarak yanına alınmıştır. Leonardo, Verrocchio gibi Lorenzo di Credi ve Pietro Perugino ünlü sanatçılarla da çalışma fırsatını bulmuştur. Çalıştığı atölyede sadece resim çizmeyi değil aynı zamanda lir çalmaya başlamış ve çok iyi çalmayı öğrenmiştir. Floransa'yı 1462 yılında terk ederek bir dük olan Milano Dükü Sforza'nın emri altına girmiştir. Dükün hizmetine girebilmek için köprüler, silahlar, yollar, gemiler vb. yapabileceğini anlattığı ancak mektup göndermediği için bütün zamanın en ilginç iş başvurusu olduğu kabul edilmiştir. Şehir Fransızlar tarafından alınana kadar yani 17 yıl boyunca Milano Dükü için silahlar, heykeller, resimler tasarlamıştır. 1490'lı yıllarda doğa, geometri, mekanik, uçan makinaların yanı sıra, kilise, kale ve kanal yapımı gibi mimari yapılarla ilgilenmiştir.Anatomi çalışmaları yapmış ve öğrenciler yetiştirmiştir. Leonardo'nun ilgi alanının genişliği başladığı çoğu işi bitiremeden başka bir işe geçmesine neden olmuştur. 1495'li yıllarda yaptıklarını deftere kaydetmiş ve bu kayıtlar çeşitli müze ve vb. yerlerde gösterilmiştir. Milano'yu terk ederken onu tekrar koruyacak kuvvetli bir kişi aramaya başlamış ve 16 yıl boyunca İtalya'da seyahat etmiştir. Birçok kişi için çalışmış ve çoğu eserini yarım bırakmıştır. Monolisa'yı 1503 yılında yapmaya başlamış ve tamamladıktan sonra hiç yanından ayırmamıştır. 1504 yılında babasının ölümü ile Floransa'ya dönüp kardeşleriyle miras için kapışmış ama kazanamamıştır. Ancak çok sevdiği amcası bütün varlığını ona bırakmıştır. 1506 yılında Lombardiya aristokratının 15 yaşındaki oğlu Kont Francesco Melzi ile tanışmış ve hayatının sonuna kadar Leonardo'nun en iyi arkadaşı ve öğrencisi olmuştur. 1513 yılında Roma'da yaşadı ve Papa için çalışmalarda bulunmuştur. Anatomi ve fizyoloji alanında çalışmaya devam etmiştir. Fakat Papa kadavra ile çalışmasını yasaklamıştır. 1516 yılınca koruyucusu Giuliano de Medici'nin ölümü üzerine Kral 1. Francis'ten Fransa'nın baş mimarı, ressamı ve mühendisi olmak üzere davet almıştır. Paris'in güneybatısında bulunan Amboise kraliyet sarayına yakın kendi için hazırlanmış konağa yerleşmiştir. Leonardo'ya hayranlık duyan kral konağına uğrayıp onunla sık sık muhabbet etmiştir. Sağ koluna felç inen Leanordo resimden çok bilime yönelmiştir. Leonardo 2 mayıs 1519 yılında Aboise'deki evinde 67 yaşında ölmüştür. Kralın kollarında öldüğü rivayet edilmektedir.

20 Kasım 2012 Salı

Hammurabi

Babil'in altıncı kralı olan Hammurabi, Sümer ve Akadları yenerek Babil İmparatorluğu'nun kralı olmuştur. Bunun sonucunda da Mezopotamya üstünde sınıflar arası üstünlük oluşturmuştur. Eskilerden beri birçok kişi onun ilk kanun koyucusu olduğunu söylemektedir. Ama aslında kanunları ilk reformsal ilerlemeye örnek gösterilebilir. Hammurabi ülkesini M.Ö. 1792 ile M.Ö. 1750 yılları arasında yönetmiştir. Babil İmparatorluğunu ise 1770 yılında Dicle ve Fırat nehirleri arasında kuzey kurmuştur. Larsa, Asur ve Marsi ile 25 - 30 yıl kadar savaşmıştır. Bu savaşlardan galip gelerek İran körfezinden Diyarbakır'a ve Zagros'dan Batı çöllere kadar uzanan büyük bir imparatorluk oluşturmuştur. Hüküm sürdüğü bütün topraklarda merkezi bir sistemle yönetmiştir. Resmi yazışma denen düzeneği kurdu ve ilk olarak İran'da kurulmuş posta teşkilatını kendi hükümdarlığına getirtmiştir. Üstelik ilk belediye sistemini ve polis teşkilatını kendi toprağında yapmıştır. Polis teşkilatı şehrin güvenliğinde sorumluydu ve eğer bir ayaklanma ve hırsızlık durumu oluşursa hızlı bir şekilde müdahale edip halkın huzurlu yaşamlarına dönmelerini sağlamaktadır. Yakaladıkları her suçlu bizzat Hammurabi'nin yazdığı kanunlarla cezalandırılmaktadır. Kurallar çok ağır cezalar gerektirdiğinden çok nadiren isyan, hırsızlık vb. olaylar yaşanmaktadır. Hammurabi belediye ile ilgili bütün kararları vermekte ve belediye reisini kendisi seçmektedir. Hammurabi'nin kurduğu devlette aynı bizimki gibi halkın ihtiyaçlarını, yolların temizliğini ve düzenini sağlamaktadır. Hammurabi'nin döneminde her evde bir numara olmaktaydı. Bunun sonucunda da  posta teşkilatı her postayı doğru şekilde sahibine iletmektedir. Babiller sanata ve bilime önem vermişlerdir. Ama en çok mimariye önem vermişlerdir. En büyük örnekleri Babil'in Asma Bahçeleri ve Babil Kule'sidir.

19 Kasım 2012 Pazartesi

Jül Sezar ( Julius Caesar )

Roma'nın diktatörü olarak bilinen Sezar, aynı zamanda asker ve politik bir liderdir. Çok iyi bir konuşmacı ve etkili bir yazıcı olan Sezar, dünyadaki en etkili insanlardan birisi olarak kabul edilmiştir. Yaptığı bu hareketlerle Roma Cumhuriyet'ini Roma İmparatorluğu'na dönüşmesinde çok büyük bir rol oynamıştır. Roma Senatosu'ndaki optimates kliğine üye olan üyelerden Sezar'a karşı olan Marcus Porcius Cato  ve Marcus Calpurnius Bibulus' karşı populares kliğine önceden üye olmuş bir politikacı gibi Marcus Licinius Crassus ve Gnaeus Pompeius Magnus ile birlikte görünürde gayri resmi olarak Roma'nın politik yaşantısına 1 - 2 yıl yön verecek olan birinci üçlü yönetimi kurmuştur. Galya'nın fethiyle Roma toprakları Atlas Okyanus'una kadar genişledi üstüne birde M.Ö. 55 yılınca Britanya ilk kez Romalılar tarafından işgal edilmiştir. Triumvirliği yıkılınca Pompey ve Senato ile arası bozuldu. M.Ö 49 yılının başlarında Rubicon nehrini geçen lejyonları bir iç savaş başlatmıştır ve bunun sonucunda Sezar Roma'nın kesin olarak hakimi haline gelmiştir. Hükümeti kontrolü altına alır almaz Roma yönetimi ve toplumunu kapsayan bir reform hareketi yapmıştır. Bunun sonucunda hayat boyu diktatör seçildi ve bununla birlikte Cumhuriyet bürokrasisi büyük bir biçimde merkezileştirilmiştir. Eski arkadaşlarından Marcus Junius Brutus'un liderliğinde Cumhuriyetin eski halini geri getirmek amacıyla bir grup senatör tarafından 15 Mart  M.Ö. 44 yılında öldürülen Jül Sezar'ın, suikastinin sonucunda yeni ve daha güçlü bir iç savaş başlamıştır. Varisi Gaius Octavianus'un Roma üstündeki etkili bir otokratik güç haline gelmesine yol açmıştır. Sezar suikastten iki yıl sonra Roma Senatosu tarafından kutsanarak Roma Tanrılarından biri ilan edilmiştir.

16 Kasım 2012 Cuma

Sümerler

Mezopotamya'ya ilk gelen medeniyettir. Üstelik yazı ve astronomide ilk kez Sümerler tarafından Mezopotamya'da ortaya çıkmıştır. Genel kanı Sümerliler'in çağdaşı olan halklarla yakın etkileşim ve benzerlikleri olduğu yönündedir. Sümerler yazıyı ilk bulup kullanan medeniyettir. Sümer devleti Sami olmayanlar tarafından kurulmuş bir devlettir. Mezopotamya'da yaşayan birçok kavimden ilk öne çıkan ve medeniyetlerin gelip gelişmesinde Sümerler'in etkisi büyüktür. Gerek yazı, dil, astronomi, fal, büyü, gerekse din ve mitoloji bakımından bilinen ve ilk öne çıkan topluluk Sümerler'dir. Tufan ve Yaratılış ilk kez Sümerler'de çıkmıştır. Sümer döneminde 20 - 21'i büyük 35 tane büyük şehir ve kasaba vardır. Bunlar arasında en bilindikler Kiş, Nippur, Umma, Lağaş, Eridu, Uruk, Ur ve Zabalam'dır. Sümer medeniyetinin nereden geldiği günümüzde hala bilinmemektedir. Kurdukları devletlere site adını vermişlerdir. Bu devletler arasında sık sık ekonomi ve siyasi nedenlerden ötürü savaşlar yapılmıştır. Siteler etrafı surlarla çevrili Ziggurat adı verilen tapınak ve onun etrafındaki evlerden meydana gelmiştir. Bu sitelerin başında patesi ve ensi denilen krallar bulunur ve tanrı adına şehri yönettiklerini iddia ederlerdi. Patesi çevresindeki sitelere hakim olursa lugal Sümer ülkesine hakim olursa lugal kalma unvanını alırdı. Sümer Devleti'nde krallar ve rahipler en üst sınıfı oluştururken halk, hürler ve köleler olmak üzere sosyal sınıflara ayrılmıştır. Bir bakıma ''Kast Sistem'' yani.

15 Kasım 2012 Perşembe

Akadlar

M.Ö. 4 bin yılında Arap Yarımadası'ndan Mezopotamya'ya gelmişlerdir. Sami ırklı olan bu kavimin kralı Sargon Sümerleri yenerek bu devleti kurmuştur. Başkenti Akad'dır. İlk düzenli ordu sistemini kurmuş ve Sümerliler'in kuzeyine Fırat Nehri boylarında tarihte bilinen ilk imparatorluğu kurmuşlardır. Sümerliler'in kültüründen etkilenip bunu Ön Asya'ya taşımışlardır. Sargon'un ölümünden sonra devlet zayıflamaya başlamıştır. Bunu fırsat bilen Sümerliler'de bütün güçleriyle saldırarak Akadları ortadan kaldırmıştır. Sami kökenli olan Akadlar M.Ö. 3 binlerde iki yüz yıla yakın Mezopotamya'da hükümlerini sürdürmüşlerdir. Bütün Mezopotamya'yı egemenlikleri içine alan ilk topluluk oldukları için idareciler önceki Kent Kral imgesi yerine Evrenin Kralı simgesini ortaya çıkarmışlardır. Bu kavramı ilk bulan Akadlar kültürel anlamda Sümerleri benimsemiş ve kültürlerini büyük ölçüde benimsemişlerdir. Akadlar'ın sülalesinin öncüleri olan Büyük Sargon ve torunu Naram - Sin Akad İmparatorluğunun en büyük ve güçlü liderleri olmuşlardır. Akadlar'ın zayıflama döneminde Sümer kentleri tekrar özgürlüklerini ellerine almışlardır. 3. Ur Sülalesinin Mezopotamya'da olan yükselişi ile Akadlar'ın dönemine son verilmiştir. Kral Sargon'un Mezopotamya'da iktidarı ele geçirdiği zamanlarda siyasi, sosyal ve ekonominin yanında da sanatta da büyük ölçüde değişiklikler yapmıştır. Unutmadan dinsel açıdan Güneş tanrısı Şamaş, Ay tanrısı Sin ve Venüs tanrıçası İştar en çok tapılan tanrılardı. Sargon'dan sonra büyük ve güçlü bir otorite sağlayan torunu Naram - Sin kendisini Akad'ın tanrısı ve dünyanın her yerinin kralı ilan etmiştir. Böylelikle tanrılaşan ilk kral olmuştur.

14 Kasım 2012 Çarşamba

Babilliler

Mezopotamya'da kurulmuş kentinin adını almış olan Babil, Akad ve Sümer toprakları kapsayan eski imparatorluklardan biridir. Babilliler'de çoğu eski halk gibi çok tanrılı bir inanışı benimsemiştir. Tanrıları üzerine kuşaktan kuşağa anlatılan düşsel öykülere inanan Babilller'in öykülerinin kaynakları genellikle Sümerliler olmuştur. İnsanların ve evrenin yaratılışını konu alan Sümer destanının kahramanı olan Gılgamış, ölümsüzlük otunu bulmak için çok zorlu bir arayışa çıkar, milyonlarca engelle mücadele eder. Sonunda otu bulur ve kayığına koyar ama suların dibinden gelen sinsi bir yılan onu çalar. Bu destanda Nuh Tufanı'nı hatırlatan bir selden söz edilir. Babilliler'in tanrısı olan Marduk efsaneye göre korkunç ejderha Tiamat'la dövüşür ve onu alt eder. Göğü, yeri ve insanoğlunu yarattığı sanılan Marduk'un yeryüzündeki temsilcisi kraldı. Marduk dışında Güneş ve Ay, su , toprak gibi tanrılara da taparlardı. Asurlular'da Sümerliler'in ve Babilliler'in  dinini ve tanrılarını paylaşıyordu. Fakat en büyük tanrıları ismini kendi başkentlerine verdikleri Asur olmuştur. Hem Asurlular'ın hemde Babilliler'in baş tanrıçası yunanlıların aşk tanrıçası Afrodit'e neredeyse ikizi gibi benzeyen İştar'dır. Babil'in efsanevi kulesi Tevrat'ta, Kuran'da ve dünyanın çoğu bölgesindeki efsanelere göre tanrıya ulaşmak için inşa edilmiştir.

13 Kasım 2012 Salı

Babil'in Asma Bahçeleri

Babil'in Asma Bahçeleri M.Ö. 605 - 604'ten itibaren 43 yıl sürmüş Babil'in II. Kralı Nebukadnezar tarafından yapılmıştır.Bu bahçeleri yaptırma sebebi güzeller güzeli karısı Amyitus'un ülkesini özlemiş olmasıdır. Amyitus Medes Kralı'nın kızıydı ve iki ülkenin dostluk bakımından ilerlemesi açısından Nebukadnezar!la evlendirilmiştir. Onun geldiği yerler dağlık, yeşillik ve engebeliydi. Mezopotamya'nın sıcak ve dümdüz havası onu bunalıma sokmuştur. Bunu görüp çok üzülen Nebukadnezar karısının özlemini gidermek için onun yaşadığı çevrenin yapay bir versiyonunu yaptırmaya başladı. Yapay dağlar ve teraslar yapıldı. M.Ö. 1. yüzyılda yunan coğrafyacı Strabon bu olayı şöyle tanımlamıştır;
 -Bahçeler birbiri üzerinde yükselen küp şeklinde direklerden oluşmaktadır. Bu direklerin içi çukurdu ve bitkilerin yetişebilmesi için içlerine toprak doldurulmuştur. Sütunlar, kubbeler ve taraçalar pişmiş asfalt ve tuğladan yapılmıştır. Bu yükseklikteki bahçeyi sulamak içinde Fırat Nehri'nden yukarıya su çıkarılmıştır. Bunu yapmak içinde zincir pompa adı verilen yöntemi kullanmışlardır. Bu yöntemde biri yukarıda, diğeri ise su kaynağında bulunan iki büyük volana gerili kovalarla beklemektedir. Nehirden dolan su yukarıdaki havuza bırakılmaktadır. Bu havuzda oradaki bitkileri sulamak için kullanılmıştır.
O dönemin saldırılarına çok fazla dayanamayıp 5 ve 6. yüzyılda kumlara gömülmüştür. Şehrin asma bahçelerini ve tapınaklarını 20.yüzyılda yapılan kazılar sonucu ortaya çıkarılmıştır.

12 Kasım 2012 Pazartesi

Mizah

Hayatın güldürücü yanını ortaya çıkaran sanat türüdür. Çeşitli alanları vardır. Örneğin yazı, karikatür ve konuşma. Bu alanlar insanı gülmeye eğlenmeye teşvik eder. Yalnız mizah eserlerinde amaç sadece insanları güldürmek değil aynı zamanda bir düşünceyi aktarmadır. Hikaye, komedi, fıkra, hiciv, nükte, taşlama ve komedi gibi şekillerle karşımıza çıkan bu eserlerin en can alıcı noktaları espri gibi bir anlayışa sahip olmalarıdır. Üstelik o kadar iyi bir noktadır büyük bir yetenekle ayrıntıların içinde saklanır. Yani sizin hiç beklemediğiniz bir anda terdit sanatına maruz bırakır. Mizahlar kaba ve ince olabilirler. Yani birisi canınızı yakarken ötekisi sizi gülmekten öldürebilir. Mizah kuralların ve geleneklerin sorgulanmasında etkili bir rolde oynar. İki amaçlı olan mizah birinde saldırmayı ötekinde ise savunmayı hedefler. İnsanların toplu yaşamaları ve üstüne birde kentleşmede gelince mizah toplumdaki yerini almaya başladı. Atinalılar fiziksel gücü keskin bir dile çevirerek mizahı bulmuştur. Ortaçağ'da kralları ve kiliseleri masallarla alaya alan ve şenliklerle halkı eğlendiren gezgin misntrel ve jonglörler'le birlikte cinsel çağrışımları olan yeni bir mizah türü ortaya çıktı. Komik öğelerin yanına birde korkunç ve ürkücü olan kara mizah geldi. Bu dönemde önem kazanan tek mizah türü olmayan kara mizah yanında siyasal mizahı da getirerek yaygınlaştırdı.

11 Kasım 2012 Pazar

Arena

Arenalar çeşitli nedenlerden ötürü kurulmuş amacında sadece halkı eğlendirmek olan eserlerdir. Eski imparatorlar da çeşitli arenalar yaptırmış ve içlerinde gladyatörleri, halkı, yeri gelir bir insanın infazını ve hayvanlara karşı teke tek mücadele gibi etkinlikler düzenlemişlerdir. Tabi arenalar zamanla kullanım  amacından çıkarak dini törenlerin yapıldığı, büyük din adamlarının dualarını etmek için kullandıkları yerler haline geldi. Bunun üzerine artık tiyatro gibi dallarda arenalarda sergilenip eski savaşlar ve zaferler canlandırılınca halk arenanın ilk kuruluşunda yaptıkları ile şuanda yaptıkları arasında ikileme düştü. Zamanla çeşitli kavgalar, ufak çaplı isyanlar düzenlendi ve bu şekilde devam etti. Sonunda bu işin susmakla çözülmeyeceğine karar veren imparatorlar her ikisini birden düzenlemeye karar verdi. Bu şekilde hem isyanları durdurdular hem de halka bir güç göstergesi yaptılar. Gördüğünüz gibi arenalar kuruluş amacı her zaman halk için olmuştur. Günümüzde eski çağlardan kalma çok az arena var ve şuanda yarısı yıkık durumdalar. Buna rağmen hala ziyaretçi akımına uğramaktadırlar. Unutmadan şunu da söyleyelim, arenalarda ticaret ve ekonomi ilerledikçe dükkan açma gibi izinlerde verilmiştir. Bunun en canlı örneği Roma'daki Kolezyum'dur.

10 Kasım 2012 Cumartesi

Kolezyum

İtalya'nın başkenti olan Roma'da bulunan Kolezyum bir arenadır. Usta bir komutan olan Vespasianus tarafından M.Ö. 72 yılında yapımına başlanan arena M.S. 80 yılında Titus denilen bir dönemde bitmiştir. Arena bittikten sonra bazı değişiklikler yapılmıştır ve bunlarda Domitian Hükümdarlığı zamanında yapılmıştır. İmparatorlar burada çeşitli eğlenceler düzenlemiştir. Bunlardan bazıları gladyatörlerin ölümüne kapışmaları, gladyatörlerin aslanlara karşı kapışmaları gibi. Bunların hepsi halkı eğlendirmek amaçlı düzenlenmiştir. İnfaz, efsanevi savaşların canlandırılması ve hayvan avcılığı, klasik mitoloji dramları da Kolezyum'da yapılmıştır. Gördüğünüz gibi Kolezyum bir arenadan çok, büyük bir tiyatro salonudur. Bütün bunlardan sonra Kolezyum barınma yeri, dini kışlalar, istiham, taş ocağı, Hristiyan türbesi gibi çeşitli amaçlarla kullanılmıştır. Asıl adının Arena olmasına rağmen zamanla kapısındaki heykelin adını alarak dünyanın yedi harikası'nda yerini almıştır. Günümüzdeki depremler yüzünden eski formunu koruyamayan arenanın yarısı yıkılmıştır. Ama buna rağmen uzun zaman Roma İmparatorluğu'nun ikonu olarak görünen Kolezyum, günümüzde modern Roma'nın en çok turist çektiği yer haline gelmiştir. Ayrıca Roma ve Katolik Kilise'si arasındaki bağ çok sıkı olmaktadır. Papa paskalya günü öncesi cuma günü Amfitiyatroda fener alayı düzenlemektedir.

9 Kasım 2012 Cuma

Zeus Heykeli

Bildiğiniz gibi Zeus yunanlıların gökyüzü ve şimşek tanrısıdır. M.Ö. 450 yıllarında Olympia (Olimpus)'da yapılmıştır. Bu harika eserin yapımcısının adı Phidias'dır . Tahta iskelet üzerine fildişi ve altın metal parçalarının yerleştirilmesiyle oluşturulmuştur . Zeus'un tapınağının içine yapılan heykel oraya zor sığdırılmıştır. Hatta oturur vaziyette tasarlanan heykel ayağa kalksa tapınağın yarısını yıkacak gibi görünmektedir.Heykelin yüksekliği 12 - 13 m'dir. Sağ elinde zafer tanrıçası Nike'yi tutan Zeus, sol elinde ise çeşitli metallerden olan ve üzerinde kartal olan bir asa tutmaktadır. Altın, abanoz, fildişinden yapılmış olan Zeus'un tahtı çok değerlidir. Çünkü üzerinde yunan tanrılarının ve sfenks gibi birçok mistik hayvanın şekilleri yer almaktadır.Heykelin derisi fildişinden, sakalı, saçları ve elbiseleri altından yapılmıştır. Zeus'un heykelini görmeden önce karanlık bir koridordan geçmeniz gerekmektedir. İçeriye girdiğinizde ise fildişi yapısı yüzünden heykel parlamaktadır ve bu da insanları daha bir derinden etkilemektedir. Zeus'un heykelinin şerefine çeşitli olimpiyatlar düzenlenmiştir ama 391 yılında Theodosius tarafından putperestlik olarak suçlanıp sona erdildiğinde Zeus Tapınağı'da kapatılmıştır. Dünya'nın yedi harikası arasında sayılan heykel o dönem zengin olan yunanlılar tarafından yeniden kurulan ve taşınan heykel eski adıyla Conctantinople şimdiki adıyla İstanbul'a taşınmıştır. Ama burada da bela peşini bırakmamış ve 462 yılında çıkan büyük yangında yok olmuştur.

Diğer Araştırmalar

Claude Debussy

Paris'e yakın olan bir yerde doğan Claude, ailesinin daha önceleri işlettiği bir porselen satan dükkanı işletiyordu. Müzik konusundaki y...